2 Kasım 2014 Pazar

Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları


Henüz hiçbir kitabını okumamış olsa da eşimin en sevdiği yazar Haruki Murakami. Onun için şarkı bile yaptı kendince, kitaplar gözüne takılınca söylemeye başlıyor. Ben de bu zamana kadar Murakami'nin Sınırın Güneyinde, Güneşin Batısında kitabını okuyabildim sadece -evde diğer kitapları da mevcut olmasına rağmen; malum okunacak çok şey var-. D&R raflarında Colorless Tsukuru Tazaki and His Years of Pilgrimage'ı görüyordum bir süredir ve merak ediyordum Türkçe'ye ne zaman çevrileceğini. Sağolsun Doğan Kitap beni daha fazla merakta bırakmamak için yapmış birinci baskısını. Ben de alıp okumaya başladım hemen.

Kışın gelişiyle eve kapanıp televizyon izlemeye başladım. Seyir aleminde olunca okumaya ayırdığım vakit azaldı haliyle. Bu sezon Kanal D'de şimdilik Pazartesi akşamları yayınlanan Ulan İstanbul ve dizideki ismiyle Servet yani Zihni Göktay favorim! Tavsiye ederim, abuk sabuk şeyleri izleyip vakit kaybetmeyin.

Gelelim Murakami'ye. Renksiz Tsukuru Tazaki'nin Hac Yılları'nı bir haftada okudum. Doğruyu söylemek gerekirse üç günde okudum, aradaki zaman başka aktivitelerle geçti.

Roman 36 yaşındaki Tsukuru'nun kendinden iki yaş büyük kız arkadaşı Sara'nın ısrarı üzerine yirmi yaşında yaşadığı bir travmayı sorgulamasını, kaderinin gizemini çözmeye çalışmasını ve içindeki iflah olmaz yaranın kaynağına inmek için büyük bir yolculuğa çıkmasını konu ediniyor. Bir gün en yakın dört arkadaşı, hiçbir açıklama yapmadan "Biz artık seni görmek, seninle konuşmak istemiyoruz" deyiverince Tsukuru'nun  hayatı alt üst oluyor. Okur da roman boyunca Tsukuru'yla beraber bu durumun nedenini araştırmaya çalışıyor haliyle.

Kitabın isminde yer alan "Renksiz"lik, diğer dört arkadaşlarının soyadlarında Ak, Kızıl, Mavi ve Kara'nın yer alırken Tsukuru'nun soyadında herhangi bir rengin olmamasından kaynaklanıyor. Hac Yılları ise arkadaş oldukları dönemde Ak'ın çaldığı Listz'in Le Mal du Pays adlı eserini temsil ediyor.

Kitabı okurken yanına iki yıldız koyduğum bir bölüm var:

"İnsanların yürekleri arasındaki bağ yalnızca uyum üzerinden oluşmuyordu. Aksine, bir yaradan diğerine daha derin bağlar oluşuyordu. Acı acıyla, kırılganlık kırılganlıkla yürekleri birbirine bağlıyordu. Elemli çığlıklar olmadan suskunluk, kan toprağa akmadan affediş, insanın içini lime lime eden kayıplardan geçmeden kabulleniş mümkün değildi. İşte bu, gerçek uyumun kökünde var olan şeydi."

Romanda Murakami Tsukuru'nun demiryolu istasyonlarında durup etrafı seyretmesini bir Leitmotiv olarak kullanıyor ve italik yazılmış iç monologlara sıklıkla yer veriyor.

Okuru sıkmayan, tam tadında bir roman.

Murakami'nin Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldığı günleri en kısa zamanda görmek dileğiyle!




0 yorum:

Yorum Gönder