2 Eylül 2014 Salı

Sinek Isırıklarının Müellifi


Benim bu kitabın adını uzunca bir süre "Sinek Isırıklarının Mükellefi" diye okumam ve daha geçen hafta "Ya ne saçma bir kitap ismi bu, ne demek istemiş acaba bu adam?" diye Google'da arama yaparken Google'ın beni "Bunu mu demek istediniz: sinek ısırıklarının müellifi" şeklinde düzeltmesi de hoştu gerçekten. Durduk yere güldüm kendime, kör görmez, cahil bilmez, uydurur versiyonu oldu benimkisi! Tabii "müellif" kelimesini o güne kadar cümle içinde kurmayı geçtim, herhangi bir yerde de okumadığım için anlamını bilmiyordum. Öğrenme arzumun doruklara ulaşması, bilmediğim bir şeyi duymama bağlı olduğu için hemen araştırmacı kişiliğime geçtim -bir ben var benden içeri- ve TDK (bilmeyenler için Türk Dil Kurumu)'nın Türkçe sözlüğünde arattım kelimeyi. Sözün özü "yazar" demekmiş müellif, yani Sinek Isırıklarının Yazarı aslında bu kitabın ismi, cem-i cümlenin anlayacağı şekliyle!

Barış Bıçakçı'nın 2011 yılında İletişim Yayınları tarafından yayınlanan kitabı Sinek Isırıklarının Müellefi'nin ben dördüncü baskısına denk geldim ve Pazar sıkıntısıyla okumaya başladım. Kocam bu aralar mütemadiyen (sabah-akşam, Cumartesi-Pazar) işte olduğundan ben de kitaplara sardım. Bir de televizyonu tamamen hayatımdan çıkarınca, kitap okumak için bir boşluk oluştu. Sanırım bu yaz Temmuz-Ağustos aylarında hayatımın kitap okuma rekorunu kırdım. Böyle de bıkmadan-usanmadan devam eder umarım. Çünkü sadece benim kütüphanemde okunmayı bekleyen yüzden fazla kitap var. Okuyamadıklarım için üzülüyorum, bir yandan da durmadan yenilerini satın almak istiyorum. Okuyamayınca hayattan bir şeyleri kaçırıyormuşum gibi hissediyorum. Böylesine deli bir ruh hali işte benimkisi de!

Kitap daha ilk cümlesiyle vuruyor sizi; "Çoğu zaman her şey önceden bellidir; mucize, evin bugün yarın ölecek kedisidir." Cemil, kırk beş yaşında ve Nazlı'yla evli. Metin ve İlhan en yakın iki dostu. Altı yaşındayken annesini, yirmi yıl önce de babasını kaybetmiş. Babasını ameliyat olmaya o zorluyor ve babası ameliyat masasında kalıyor. Hastanede babasından kalan eşyaları toplamaya çalışırken Nazlı'yla tanışıyorlar. Nazlı doktor. Ankara'da toplu konutlardaki bir artı bir evlerinde yaşıyorlar. Cemil, büyük bir inşaat şirketinde yükselmesi beklenirken birdenbire evde oturmaya başlayan bir adam. Kitap okur, kitap yazar, kitabını yayınevine gönderir ve yayınevinden haber bekler.

Barış Bıçakçı'nın ilk Herkes Herkesle Dostmuş Gibi isimli kitabını okumuştum. Sinek Isırıklarının Müellifi de yine bir İletişim kitabı, yine bir Ankara romanı. Kitabı iki günde okudum. Bu ara kitap okuma hızımdaki artış takdire şayan gerçekten, zira 2 ayda 22 kitap bitirmişim! Sabahlar olmasın...

Kitapta altını çizdiğim ve alıntılanabilecek çok fazla cümle var. Onları buraya alt alta eklesem upuzun bir yazı olur; intihal vakası yaratırız durduk yere. Yayıneviyle papaz olmayalım sonra! Ama aralarında bir tanesi var ki neden blog yazarlığı yapmaya çalıştığımın da ifadesi aslında.  

"Siz de bilirsiniz, anlatmaya değer şeyleriniz olduğunu, bir gün bunları anlatacağınızı, yazacağınızı düşünmek ne güzeldir ve bu düşünce bir kez yer etti mi nasıl da perişan eder insanı! Şu dünyadaki en yüksek mertebe olan okurluk mertebesi size yetmemeye başlar. İnsan olmak size yetmemeye başlar. Dünya olmak istersiniz." 

Bu kitabı okuyun, atıfta bulunulan kaynakları da okuyun, sonra da ihya olun. Kimler yok ki aralarında?

Nabokov (Ada ya da Arzu, Lolita), Carson McCullers (Yalnız Bir Avcıdır Yürek), Julio Cortazar (Ayak İzlerinde Adımlar, Mırıldandığım Öyküler), Mehmet Günsür (İçeriye Bakan Kim?), Oktay Rifat (Güve Yenikleri), Sabahattin Kudret Aksal (Gazoz Ağacı), Yusuf Atılgan (Bodur Minareden Öte, Saatlerin Tıkırtısı), Turgut Uyar (Kırlardan Geliyorlar), René Char (Seçme Şiirleri), Ahmet Hamdi Tanpınar (Bir Tren Yolculuğu), Abdülhak Şinasi Hisar (Çamlıca'daki Eniştemiz), William Faulkner (Ses ve Öfke, Döşeğimde Ölürken), Elias Canetti (Körleşme), Jerome David Salinger (Franny ve Zooey, Muz Balığı için Mükemmel Bir Gün), Virgina Woolf (Dalgalar, Mrs. Dalloway), Memduh Şevket Esendal (Otlakçı), Sabahattin Ali (Kürk Mantolu Madonna), Vüs'at O. Bener, Füruğ Fehruzzad (Sonsuz Gün Batımında), Orhan Kemal, Adalet Ağaoğlu (Hadi Gidelim), Italo Calvino (Marcovaldo, Kentte Mevsimler).

"Yazmak bir bakıma anlatılmaya değmez olanı anlatmaktır. Böylelikle anlamsız olanı anlamlı kılmaya cüret etmektir."

0 yorum:

Yorum Gönder