11 Temmuz 2015 Cumartesi

Siddhartha

Uzun zamandır post giremedik diye okumuyor değiliz sayın seyirciler. Bilhassa okuduk, istifledik, fırsatını bulunca cayır cayır paylaşacağız icabında. 1946 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülen Almanya doğumlu İsveçli yazar ve ressam Hermann Hesse'in dünyaca ses getiren kitabı Siddhartha'yı 26 Mayıs'ta okumaya başlamış, 28 Mayıs'ta okumayı bitirmiş bulunuyorum efendim. 2 gün gibi kısacık bir sürede okuyabildiğime göre, okuyan penguen performans metriklerini baz aldığımızda akıcı ve güzel bir kitap olduğu yorumunu direkt olarak yapabiliyoruz artık değil mi canlarım?

Kitabın orijinal adı eine indische Dichtung, Türkçe meali "Hintçe bir şiir". Hadi bak bu bilgiyi de verdim, aydınlığınızdan gözlerimi kamaştırmaya başladınız birden. Ama Türkçe baskısı kitabın ana karakteri olan Siddhartha'nın adından feyiz alınarak yapılmış. Matbaacılar daha fazla harf var diye dizmeye üşenip Siddhartha deyip geçiştiler herhalde -senaryo yazmakta da üzerime yok ayrıca-.

148 sayfalık roman iki bölümden ve bu iki bölüm içinde toplam on iki alt bölümden oluşuyor.
Birinci Bölüm: Brahman'ın oğlu, Samanaların yanında, Gotama, Uyanış
İkinci Bölüm: Kamala, Çocuk insanların yanında, Sansara, Irmakta, Kayıkçı, Oğul, Om, Govinda

Kitabın arka kapağında da yazdığı gibi Hermann Hesse romanı için "Tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım." diyor. Kitabın özeti bu cümle diyebiliriz.

Tüm Bollywood filmlerinde olduğu gibi yine Aamir Khan'ın başrolünde oynadığı, Rajkumar Hirani'nin yönetmenliğini yaptğını PK isimli film de bana bu kitaptakine benzer duyguları yaşatmıştı açıkçası. O nedenle severek, paralel düşünerek ve keyifle okuduğum bir kitap.

Benim için geç kalınmış ve çok daha önce okunması gereken bir kitaptı.
Eğer siz de hala okumadıysanız okuma listenizde önceliklendirmenizi öneririm.

"Senin ruhun bütün dünyadır!"

İyi hafta sonları! :)

10 Temmuz 2015 Cuma

Kafamda Bir Tuhaflık

Ey Okur!

Artan hayat telaşı, azalan boş zaman endeksi nedeniyle okuyamaz, okuduğunu paylaşamaz hale geldim. Bir de beni Orhan Pamuk'un son kitabı olan Kafamda Bir Tuhaflık da tüketti tabii. Son bir aydır elimde süründü kitap, çantamda benimle birlikte dünyaları gezdi. Bir heves, bir telaş, bir hedef sıkıntısıyla okumaya başladığım 466 sayfalık ansiklopediyi sabırla ve azimle bitirdim.

Hikayeyi, karakterleri detaylı anlatmaya kalkmayacağım açıkçası. Ama bu kitaptan özet olarak anladığım nokta şudur ki Orhan Pamuk bir Yüzyıllık Yalnızlık yaratmaya çalışmış. Kitabın sonundaki soy ağacına bakınca bu çağrışımı anlayabiliyoruz. Bir de kendisinin, yazarlık işini matematikle birleştirerek yaptığını biliyoruz zaten. Bu nedenle karakter dizini ve kronolojiyi de eklemiş ve kitap boyunca buna sadık kalmaya çalışmış. Ama kitap bu kadar uzun olunca ipin ucu arada kaçmış, bariz mantık hatası olan bir nokta var. 203. sayfada köyden İstanbul'a yeni gelmiş olarak bahsedilen Samiha'nın ağzından "Üsküdar'ın arkalarında çukur çukur berbat bir yolda ilerlerken" ifadesi kullanılıyor. Açıkçası bu ifade benim mantığımı tırmaladı. İstanbul'a yeni gelen kız Üsküdar'ın arkalarını nasıl bilsin? Ben defalarca İstanbul'a gitmiş ve her defasında navigasyon kullanan biri olmama rağmen hala ayırt edemiyorum.

Kitapta bol miktarda redaksiyon hatası var. "Hadi Orhan Pamuk elde yazıyor, bu hataları yapmaya müsait bir metot kullanıyor da sana ne oluyor be redaktör" demezler mi adama?  "Bir an önce satalım biz bu kitabı" kafasına giren YKY'ye bu sözüm. Farklı kitaplarda da benzer sıkıntılar görülüyor ama bunu bari Nobel ödüllü yazara yapmayın canlarım, akıllı olun. Şurada gurur duyacağımız (bazılarımızın, belki) bir kaç numunemiz kaldı, onları da böyle dandik işlerle silmeyin tarih sahnesinden.

Kitabın içinde Ak Parti hükümetine, baş örtüsüne ve Gezi Parkı olaylarına indirekt giydirmeler var. Ancak Pamuk'un anlatısında olayların detayına giremeyişinden, olayları televizyondan izlediği ve öğrendiği açık bir şekilde anlaşılıyor.

Sadede gelecek olursak efendim, vaktiniz çoksa oturun bu kitabı okuyun derim. Yok eğer tez zamanda çok işler yapmak istiyorsanız bu kitabı şimdilik bir kenara bırakın, başkalarına zaman ayırın derim.

Sevgiler!