29 Mart 2015 Pazar

Ölü Reşat


Doğan Kitap tarafından 2014 Eylül'ünde yayınlanan Aslı Tohumcu'nun Ölü Reşat isimli romanını da okumuş bulunuyoruz efendim. 22 Mart 2015'te okumaya başladığım kitabı okumayı 28 Mart 2015'te bitirdim. Bu süre zarfında Bursa sınırları dışına çıkamadım. İki kez leylek sürüsünü havada gördüm. Darısı diğer kitapların başına!

Aslında kitap 153 sayfa, bir oturuşta okuyup bitirecek kadar akıcı. Ancak kitapta o kadar fazla karakter ve mekan var ki hepsinin akılda kalması ve karakter-karakter, karakter-mekan ilişkisinin kurulması zorlaşıyor. Bursa'da yaşayan ve kitapta adı geçen çoğu Bursa mekanını bilen biri olarak ben bile zorlandıysam bu mekanları bilmeyen bir okurun çektiklerini düşünemiyorum doğrusu. Bir çok mekan, o mekanı bilmeyen okur için hiç bir şey ifade etmeyebilir zira.

Aslı Tohumcu soz sözde de itiraf ettiği gibi, bu romanında çokça bencillik edip bu romanı kendisi ve ailesi için yazmış. Okuru konunun dışında bırakmış ve önemsememiş.

Her ne kadar okuru zorlasa da Reşat'ın dünyadaki yaşam sırasını çalan Adnan'ın ayağına çaktığı çelmeleri konu alan eğlenceli, üslubu hoş bir roman olmuş nihayetinde.

Okuyacak başka öncelikleri olmayan ve vakti olan okusun derim.

Cesur Yeni Dünya


#herhaftayabirkitap listesinin beşinci kitabı Aldous Huxley'nin Cesur Yeni Dünya'sı ile karşınızdayım efendim. Distopya dünyasından sesleniyorum bu kez. 2015 listesini güzel hazırlamışım, başlangıç biraz sıkıntılı oldu ama eşiği aşınca gerisi çorap söküğü gibi gelmeye başladı okumaların.

15 Mart'ta Bursa'da okumaya başladığım bu bilim kurgu romanı okumayı 21 Mart'ta yine Bursa'da bitirdim. İthaki Yayınları'ndan yayınlanan kitabın sonundaki David Bradshaw tarafından yazılmış "Cesur Yeni Dünya Üzerine" isimli bölümde Aldous Huxley'in neler ifade etmek istediği detaylı olarak verilmiş aslında.

Cesur Yeni Dünya F.S. 632'de yani Amerikan araba kodamanı Henry Ford'un gelişinden 632  yıl sonra geçmektedir. Bu dünyanın erdemleri bireylere hipnopedya denen uykuda öğretim yoluyla telkin edilir ve yurttaşlar hükümetçe onaylanmış ücretsiz haplar yani somalar tarafından uyuşturulur. Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'ndeki Dünya Devleti'nin sloganı  "Cemaat, Özdeşlik, İstikrar"dır ve ayinler değerlerin daha derin biçimde aşılanması için düzenlenir. Hayatın her yönü toplumsal yarar düzeyine indirgenmiştir. Cesetler bile yakılarak fosfor kaynağı olarak kullanılmaktadır.

"Ford hazretleri" diye anılan Mustafa Mond, Londra merkezli Batı Avrupa bölgesinin denetçisidir ve en altta ayak işleri için döllenmiş Epsilon-Eksi Yarı Moronları ile onların üstünde gitgide artan yetenek kastlarının sıralandığı bir kitle bulunan hiyerarşik, fabrika benzeri seri üretilmiş insanların yer aldığı bir firmanın başını çeker. Mond'un hemen altında Alfa-Artı entellektüeller kastı vardır. Dünya Devleti'nin sınırları dışında yaşamasına izin verilen vahşiler hala evlenmekteler, sevişip çocuk doğurmaktalar ve ölmektedirler. Mustafa Mond'un adı, Imperial Chemical Industries Ltd'in ilk başkanı olan Sir Alfred Mond'dan esinlenilerek konulmuştur.

Dünya Devleti'nde siyasi ve ekonomik özgürlükler azaldıkça, cinsel özgürlük artmaktadır. Bokanovski işlemi, toplumsal istikranın en önemli araçlarından biridir. Bokanovskileştirilmiş bir yumurta tomurcuklanacak, çoğalacak ve bölünecektir. Böylelikle benzer şartlandırmalara maruz bırakılan yumurtalardan benzer bireyler elde edilmiş olacaktır. Kadınlar kısırlaştırılır çünkü çoğu durumda doğurganlığın başa bela bir durum olduğuna inanılır. Tüm şartlandırmalar sırasında insanlara kaçınılmaz toplumsal yazgılarını sevmek öğretilir. Dünya Devleti'nde herkes herkese aittir. Herkes, herkes için çalışır. Aile, tek eşlilik ve romantizme yer yoktur.

Alfa-Artı entellektüeller kastının aykırı kişiliği Bernard, bir vahşiyi Dünya Devleti'ne getirip insanlara gösterir. Vahşi burada Lenina'ya aşık olur ancak kendi dünyasının öğretilerine göre Lenina'yı hak etmesi için bir şeyler yapması gerekmektedir. Lenina'nın dünyasının öğretilerine göre de herkes herkese aittir. Bu iki öğretinin birbiriyle çakışması nedeniyle kitabın finalinde Vahşi Lenina'yı yok etmek için kırbaçlamak isterken üstlerine yağan somayla şuursuzlaşmaları sonucunda olay bir toplu seks ayinine dönüşür.

Kitapta adı geçen diğer kitaplara da değinmeden ayrılmayalım efendim:

  • Yevgeni Zamyatin - Biz
  • Arthur Koestler - Gün Ortasında Karanlık
  • George Orwell - Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
  • H. G. Wells - Tanrılara Benzeyen İnsanlar
  • H. G. Wells - Zaman Makinesi
  • D. H. Lawrence - Aşık Kadınlar

15 Mart 2015 Pazar

Alemdağ'da Var Bir Yılan


2014 yılının sonunda okuduğum Sait Faik Abasıyanık'ın Alemdağ'da Var Bir Yılan isimli kitabıyla ilgili yorumlarımı da paylaşmadan geçmeyeyim. Hazır bugün fırsatını buldum ve kırdım bacağını şeytanın, rafta bekleyen iş kalmasın.

Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'ndan yayınlanan Alemdağ'da Var Bir Yılan'ın bu yayınevindeki üçüncü baskısına yetişebildim. Anladığım kadarıyla da toplamda otuz birinci baskısını okumuş oldum. 10 Aralık günü, eşimi ziyaret etmek için gittiğim Belçika'nın Leuven şehrinden Türkiye'ye dönmeye çalışırken okumaya başladığım bu kitabı aynı gün Brüksel'den İstanbul Sabiha Gökçem Havalimanı'na gelen Türk Hava Yolları uçağında bitirdim. Uçuşun sefer sayısını hatırlayamadım, kusura bakmayın artık!

On yedi öyküden oluşan kitap benim okuduğum ilk Sait Faik eseri. Bu kitaptaki "Hişt, Hişt!.." öyküsünü sevdim ben en çok. Bu hikayenin bir bölümünü yıllar önce katıldığım bir atölyesinde okumuştu Hakan Hoca, kitapta görünce aklıma geldi hemen.

"Nereden gelirse gelsin dağlardan, kuşlardan, denizden, insandan, hayvandan, ottan, böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin!.. Bir hişt hişt sesi gelmedi mi fena. Geldikten sonra yaşasın çiçekler, böcekler, insanoğulları.

-Hişt, hişt.
-Hişt, hişt,
-Hişt, hişt."

Bu öykünün Ezginin Günlüğü'nün Hişt Hişt şarkısıyla bir alakası olup olmadığını bulamadım ama bence kesinlikle var. Okuyuverelim efendim!

İnsan Olmak


Daha önce Engin Geçtan'ın Hayat isimli kitabını okumayı denemiştim. Çok güzel ve akıcı başlayan kitaptan bir süre sonra sıkılıp kitabı yarım bırakmış ve bir daha böyle psikiyatri kökenli kişilerin kitaplarını okumamaya karar vermiştim. Ama baktım ki konu yani İnsan Olmak çağımızın ve hepimizin sorunu bu kült kitabı gidip aldım Ezgi Kitabevi'nden 2014 sonunda -ki 2015 yılında kitap da satın almayacağım demiştim- ve kitabı da öncelikli olarak okunacaklar listeme ekledim son dakikada.

17 Şubat'ta başladığım kitabı 13 Mart'ta bitirebildim. Hayat'ta yaşadıklarımın aynısını bu kitapta da yaşadım. Başlangıçta sürükleyici, ortadan sonra kendini tekrar eden didaktik bir anlatı. Ama bu kez direndim, haftalar kaybetmek pahasına da olsa sabırla tuttum elimde ve iki gün önce kitabı bitirdim.

İnsan olmayı birey ve toplum, anne-baba ve çocuk, insanlardan korkmak, öfke ve düşmanlık, değersizlik duygusu, kaygı, sorumluluktan kaçış, yalnızlık, ortakyaşam ilişkisi, nevrotik kısırdöngü, yaşam ve ölüm, kendini yaşamak başlıkları altında değerlendiriyor, inceliyor ve anlatıyor Türk psikiyatri profesörü, psikoterapist ve yazar Engin Geçtan.

Özellikle çocuk sahibi olan tüm ebeveynlerin ya da olmayı planlayan ve ebeveyn adaylarının bu kitabı mutlaka okumaları gerektiğini düşünüyorum. İnsan okudukça kendi hayatında ve yetiştirilişinde ebeveynlerinin yaptığı doğru ve yanlışlardan o kadar fazla şey buluyor ki "Keşke daha önce okusaydım," demeden edemiyor.



Nietzsche Ağladığında


2015 #herhaftayabirkitap listemin üçüncü kitabı Nietzsche Ağladığında'yı da bitirmiş bulunuyoruz efendim. Maalesef hedefin çok gerisindeyim. Üretim mühendisi olmak yaramadı, hobilerimi gerçekleştirecek zaman bulamıyorum. İş tatminim yükselirken yaşam tatminim mi düşüyor yoksa? Yok yok öyle değil, okumak için zaman bulabiliyorum ama okuduklarımı paylaşacak kadarı biraz lüks -uykusuz kalmak- anlamına geliyor. Bir süredir beceremedim.

24 Ocak'ta okumaya başladığım kitabı 12 Şubat'ta bitirmişim. Biraz elimde sürünmüş sanki. Nerede o haftada üç kitap okuduğum günlerdeki performansım! Ah, vah, tüh!

Kitabın okuduktan bir ay sonra da onun hakkında yorum yazmak zor oluyor. Aslında okur okumaz paylaşmak lazım. Malum bende hafıza balıktan hallice. Ama kitabın arka kapağı olayı özetliyor. Şimdiye kadar okuduğum en iyi kitap arka kapağı. Ayrıca yoruma gerek kalmıyor. Buyrun efendim, bakalım neymiş?

SAHNE: 
Psikanalizin doğumu arifesindeki 19. yüzyıl Viyana'sı. Entelektüel ortamlar. Hava soğuk

AKTÖRLER:
Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrıyı öldürmüş. "Ümit kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır," diyor. Daha sonra "kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?" diyecek. Ümitsiz.

Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca "ama" pozisyonunda yaşamış biri.

Freud: Breuer'in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul.

Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.

KONU:
Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salomé, Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. "Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin," der. Breuer Salomé'yi tekrar görebilmek umuduyla "Peki" der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar...

Cin Kontrol Noktası


2015 yılındaki #herhaftayabirkitap serüvenimin paylaşımlarına başlamış bulunuyorum efendim. Yılın ilk iki haftasını Jean Paul Sartre'ın Bulantı'sıyla cebelleşerek geçirdim. Baktım kitapla aramızda bağ oluşmadı ve beni geriletiyor ben de hemen onu yarıda bırakıp listede bir sonraki sırada yer alan kitaba yani Küçük İskender'den Cin Kontrol Noktası'na başladım.

Kitap Ekim 2014'te Sel Yayıncılık tarafından yayınlandı. Ben de Ekim ayında raflarda görür görmez satın almıştım; Ocak'a kısmet oldu.

Küçük İskender, en sevdiğim yazarlardan. Yer altı edebiyatının Türkiye şubesi, milli gurur kaynağı -zira kendilerinden çok az var. Müzede saklamak lazım, cam fanuslarda koruyup kollamak. Dilinin ayarı yok, olmasın da zaten. Sayesinde iki satır yenilik okuyoruz, söylenmemişleri öğreniyoruz.

Tespitler "evet yaaa, gerçekten öyle" dedirtecek kadar gerçek ve bir o kadar da şaşırtıcı. "Yapılabilecek tek şey bir bacağın koptuysa seksek oynamanın inceliklerini hızla öğrenmen gerektiğini benimsemektir." diyebilecek kadar gerçekçi ve umut dolu. "Hayat amipler için daima güzeldir."

"Bir elma insanlığı yaratmış olamaz. Elma yasaklanmalı." derken tanrıtanımaz, "Sanat biter, sanal başlar kıyamette." derken çelişkili.

İçi referans kitaplara atıfla dolu. Neler mi?

  • Neil Gaiman ve Terry Pratchett'ten Kıyamet Gösterisi
  • Su Polat'tan Lordum, Ben Bir Lolipopum
  • Raymond Chandler'den Göldeki Kadın
  • Mykle Hansen'den Çivisi Çıkmış Boklu Dünyanın Azgın Pompacıları
  • Dan Fante'den Bir Taksicinin Los Angeles Hikayeleri
  • Ricardo Menendez Salmon'dan Işık Aşktan Daha Eskidir
  • Irvine Welsh'ten Porno
  • Ege Görgün'den Cinbaz
  • Umay Umay'dan Cevapsız Ağrı
  • Allen Ginsberg'den Toplu Halüsinasyon
  • Thomas Ott'tan R.I.P, Panopticum ve Numaralar 73304-23-4153-6-96-8
  • Karen Horney'den Çağımızın Nevrotik Kişiliği
  • Selçuk Atun'dan Kitap İçin, Sol Omzuna Güneşi Asmadan Gelme
  • Ben Lerner'in Atocha'dan Ayrılış
  • Halil Turhanlı'dan Tuhaf Günler Peşimizde
  • Jack Kerouac'tan Yolda

(U)Mutsuz dostlarım, peki ya bunu hiç düşündünüz mü:
"Ya delirmek, mutluluk için bir kapı aralarsa?"

Deliliğinizi bertaraf etmemek için Küçük İskender okuyun, zihin açıcı olsun!